İKİZTEPE HÖYÜĞÜ
Kitapçığı aşağıdaki "Dosyalar" kısmından indirebilirsiniz.
COĞRAFİK KONUM
1944 yılında Samsun yakınındaki Dündar Tepe’de kazı yapan arkeologlar tarafından keşfedilmiş olan İkiztepe Ören Yeri Orta Karadeniz Bölgesinde, Samsun’un 55 km ve Bafra’nın 7 km kuzeydoğusunda olup, bugünkü İkiztepe Mahallesi sınırları içinde yer alır. Deniz seviyesinden yaklaşık 20 m yükseklikte ve Bafra Ovası’nın batısını sınırlayan alçak tepelerden en kuzeydekinin uzantısı üzerinde kurulmuştur. Jeolojik verilere göre, İkiztepe Ören Yeri, Bafra Ovası oluşmadan önce, bir zamanlar Kızılırmak nehrinin Karadeniz’e dökülmüş olduğu noktadaydı.
ARAŞTIRMA VE KAZILARIN TARİHÇESİ
İkiztepe’deki ilk sistemli kazılar Türk Tarih Kurumu adına merhum Prof. Dr. Bahadır Alkım tarafından 1974 yılında başlatılmıştır. 1981 yılından beri de İkiztepe kazıları, İstanbul Üniversitesi ile Kültür ve Turizm Bakanlığı adına, Türk Tarih Kurumu’nun da maddi katkıları ile Prof. Dr. Önder Bilgi tarafından yürütülmektedir.
ÖREN YERl’NlN ÖZELLİKLERİ
Ören yerine İkiztepe denmesine rağmen yerleşme alanı iki büyük, iki de küçük tepeden oluşur. 375 m x 175 m ebadında 66 dönümlük bir alanı kaplayan değişik büyüklükteki bu tepeler farklı kültür katlarına sahiptir. En büyük ve en yüksek olan tepe, Bafra yerleşim seviyesinden 29,42 m yüksekliktedir. Birinci tepenin kuzeyinde yer alan II. tepe 22,54 m yüksekliktedir. İkinci tepenin hemen kuzeyinde bulunan III. tepe 12,30 m ve ikinci tepenin batısındaki lV. tepe 16 m. yüksekliktedir.
KÜLTÜR KATLARI
2006 yılının sonuna kadar her yıl yaz aylarında, İkiztepe Ören Yerinde kazılar 1974 ile 1976 ve 1978 yıllarında Tepe 1 ve 11’de, 1977 yılında Tepe 1.11.111, de 1979 ile 1993 ve 2000 ile 2006 yılları arasında Tepe 1’de ve 1994 1999 yılları arasında sadece Tepe 111’de gerçekleştirilmiştir. Tepe 1, Tepe 11 ve Tepe 111 ‘de ana toprağı erişilmiştir. Kazılarda elde edilen sonuçlara göre: İkiz tepe Geç Kalkolitik (MÖ 4300-3200 yılları), İlk Tunç Çağı 1 (MÖ 3200- 2800 yılları arası), İlk Tunç Çağı 11(MÖ 2800-2400 yılları arası) İlk Tunç Çağı 111 (MÖ 2400-2100 yılları arası), Geçiş çağı/Er Hitit Çağın’ında (MÖ 2100-1700 yılları arası) iskân edilmiştir. İkiz Tepe Ören Yerinin geçiş veya Er-Hitit Çağı sonunda tamamen terk edilmesinden sonra bir kez daha iskân edilmiştir.
Tepe 111’de ortaya çıkartılan bu son iskânın, ele geçen Geç Frig dönemi boyalı çanak-çömlek örneklerinden Genç Demir Çağı’na (MÖ 6 ve 5. yüzyıllar)’ a ait olduğu saptanmıştır. Geç Demir Çağ iskânı yerini zamanla Helenistik Çağ yerleşmesine (MÖ 41. yy) bırakmıştır. İkiztepe’de Helenistik Çağ’a ait, ayrıca Tepe 1 ‘de tümülüs tipi 2 odalı ve dromosunda bir anıt mezar bulunmuştur. Kesme taşlardan inşa edilmiş olan mezarın dromosunda (koridorunda) İstanbul’da Trakya Kralı Lysimakhos (İ.Ö 306-281) adına basılmış Helenistik Çağ’a (İ.Ö 330-30)’a ait altın bir sikke ele geçmiştir. Antik çağda soyulmuş olmasından mezarın kimin için yapıldığı saptanamamıştır.
Sonuç olarak İkiz tepe ören yerinden Geç Kalkolitik Çağ’dan Eski Hitit devletinin kuruluşuna kadar, yani İ.Ö 4300 yılında 1700 yılına ve İ.Ö 600 yılından İ.Ö 30 yılına kadar kesintisiz yerleşmeler bulunduğu ortaya çıkmıştır.
MİMARI
Kazılarda taş veya kerpiç temellere veya duvarlara rastlanılmamasından ve tabanlar üzerinde görülen kare veya dikdörtgen plan veren hatıl boşlukları ile dikeç deliklerinden İkiztepe’de yapılan ahşaptan inşa edilmiş olduğu anlaşılmaktadır. Bu yapıların (kütük evlerin) inşasında değişik büyüklükteki, işlenmemiş ağaç gövdeleri (kütükler) kullanılmış ve bunlar içten ve dıştan kil ile sıvanmıştır. Yapıların avlularında büyük fırınlar bulunmuştur. Daha büyük fırınlara, ayrıca, yerleşmenin ortak malı olduğu düşünülen atölye tipi kare planlı yapılar içinde rastlanmıştır.
S0SY0-EK0N0MİK YAŞAM
Günümüzde bile yoğun bir bitki örtüsü ile kaplı olan Bafra Bölgesinde İkiztepelilerin yaşamlarını tarımdan ziyade avcılık, hayvancılık ve balıkçılıkla sürdürdüklerini kazılarda ele geçen av ve besi hayvanları kemikleriyle kılçıklardan anlaşılmıştır. Hayvanlardan elde ettikleri derileri değerlendirdiklerini çok sayıda ele geçen boynuzdan yapılmış sap delikli balta, çekiç, tokmak ve delicilerle kemik delicilerden anlaşılmaktadır. Kazıda bulunan İlk Tunç Çağı l’ e ait tunç bir hançer üzerinde kın olarak kullanıldığı belli olan bir hayvan derisinin fosilleşmiş kalıntısı görülmüştür.
İkiztepelilerin dokumacılıkta çok ileri gitmiş olduklarını günümüze kadar gelmiş ve metal eserler üzerinde parçaları kalmış çok iyi dokunmuş kumaş örneklerden anlaşılmaktadır. Bu kumaşları tezgâhlarda dokunmuş olduklarını, çok sayıda ele geçmiş bulunan değişik büyüklüklerdeki tabanı yuvarlak veya yassı koni biçimli pişmiş toprak ağırlıklar ile kir kirkitlerden görülebilir. Çok sayıdaki pişmiş toprak ve kemik ağırşaklardan hayvan tüy ve kıllarını eğirerek değerlendirdikleri açıkça bellidir.
İkiztepelilerin metal eser yapılında kullandıkları metali daha ziyade külçe halinde elde etmiş olmalıdırlar. Çünkü kazılar sırasında yeterli düzeyde maden filizi kalıntısı veya cüruf bulunmamıştır. Metal eserlerin yerleşmenin ortak malı olan ve anıtsal boyutlardaki fırınlara sahip atölyelerde yapılmış oldukları, böyle atölyelerin civarında ele geçen pişmiş toprak pota, taş veya pişmiş toprak kalıp, zımpara taşı ve biley taşlarından açıkça anlaşılmaktadır.
İkiztepelilerin ihtiyaçları olan bakırı Merzifon yakınlarındaki Tavşan Dağında yer alan Bakır Çay’daki bakır yataklarını işleten madencilerden sağladıkları olası gözükmektedir. Bakır Çay’daki yüzeye yakın, demir de içeren bakır filizi yatakları ile yüzlerce bin ton ağındaki cüruf kalıntıları ve küçük maden galerileri eski çağ madenciliğinin delilleri olarak kabul edilmelidir. Bakır gibi arseniği de, İkiztepeliler, yine bu bölgede Bakır çay yakınındaki Peynir çay Vadisinin batı yamaçlarındaki Bakacak Tepesi Pırasakaya mevkiindeki ve Durağan-Sinop yakınındaki, yine demir de içeren yataklardan elde etmiş olmalılar. Arseniğin bu bölgede antik çağa da üretildiğini antik çağ coğrafyacısı Strabon açıkça yazmaktadır ve ocaklarda çalıştırılan esirlerin kısa zamanda öldüklerinden de söz etmektedir. Bu ölüme olasılıkla arsenik buharı neden olmuş olmalıdır.
Babadan oğula devam ettirilerek üretilen bakır ve arseniğin elde edildiği bu bölgeleri İkiz tepelilerin nasıl kontrol altında tuttuklarını bilmek mümkün değildir. Bu işletmeler kendi kontrolleri altında değil ise külçe halindeki metalleri almak için büyük olasılıkla değiş tokuş yaptıklarını ve aldıkları metaller karşılığında işlemiş deri ve kumaş vermiş olabilecekleri büyük olasılık olarak gözükmektedir.
İKİZTEPE HALKININ IRKI, DİNİ İNANÇLARI VE ÖLÜ GÖMME GELENEKLERİ
Tepe 1, ilk Tunç Çağı 111 zamanında bir mezarlık olarak kullanılmıştır. Tepe’nin merkezi kesiminde 1000 m². den fazla bir alanı kaplayan bu mezarlıkta 650’den fazla basit toprak tipinde mezar ortaya çıkarılmıştır. Ölüler mezarlara, kolları iki yanda olmak üzere sırt üstü yatırılmıştır. Mezarlara ölünün özel eşyası olarak tunçtan yapılmış silahlar, aletler, takılar, semboller, pişmiş topraktan kâseler, kadın figürleri, çıngıraklar, taş kolyeler ve/veya bileytaşları bırakılmıştır. Mezarlara yüzey toprağından değişik derinliklerde rastlanılmış olmasından mezarlığın çok uzun süre, yani en az 200 yıl sureyle kullanıldığı anlaşılmıştır. Diğer taraftan, cenin ve bebekler çömleklere konularak ev içlerine de gömülmüştür.
İkiztepe mezarlarının en önemli özelliği ise torapanasyon, yani ameliyat geçirmiş kafatası içermesidir. Bu ameliyatlar 2 türlü gerçekleştirilmiş: yontma veya önceden sınırları çizilmiş bir parçanın çıkarılması yöntemi.
İkiztepe mezarlığında gömülmüş bulunan insanların kemiklerinin antropolojik açıdan incelenmeleri, bunların Akdeniz ırkının özelliklerini taşımadıklarını göstermiştir. Böylece, bu halkın Alaca höyük, Horoz tepe mezarlarından tanınan orta Anadolu ırkından farklı olduğu ve Karadeniz kıyıları boyunca bir taraftan güney Rusya ve Kafkasya, diğer taraftan Romanya ve Bulgaristan’da yaşamış halkla aynıırktan geldiği anlaşılmaktadır. Diğer taraftan, İkiztepelilerin dini düşüncelerini yansıttığına tanıklık eden en önemli buluntu grubu ise arsenikli bakırdan kabartma olarak yapılmış insan figürlerini yansıtan 2 mızrakla 2 mızrak ucudur. Figürlerin başları üzerinde ise büyük olasılıkla Güneş’i temsil eden diskler vardır. Bu kompozisyondan, İkiztepe’de, daha sonraları Orta Anadolu’da Hitit yazılı kaynaklarında adları geçen ve Güneş Kültü ilgili olan Güneş Tanrı ve Tanırcasına, Hitit Çağı öncesinde de Anadolu’da tapınılmış olduğu sonucu çıkmaktadır. Bu figürler büyük olasılıkla, Hitit Güneş Tanrısı İştanu’yu temsil etmiş olmalıdırlar. MÖ 2000 yılında Orta Anadolu’da ön plana çıkan Güneş Tanrı ve
Tanrıçası ile hava tanrısının izlerinin İkiztepelilerin Proto-Hint-Avrupalı olduklarını düşündürmektedir.
Ele geçen pt boğa ile boğa boynuzlarını yansıtan betimlemeler İkiztepe halkının Neolitik Çağ’da ortaya çıkan Anadolu’nun geleneksel Boğa kültürünü devam ettirdiklerini açıkça göstermektedir. Boğa boynuzundan geliştiği bilinen ve Hititliler tarafından Hava/Fırtına Tanrısının logosu olarak kullanılan “W” motifinin MÖ 2. binyılı öncesinde görünüşe göre İkiztepeliler tarafından ilk defa kullanıldığının saptanmasından da İkiztepeliler ile Hititliler arasında organik bir bağ olduğu, daha doğrusu Hititlilerin atalarının İkiztepe’de, yani Orta Karadeniz Bölgesinde de yaşayan insanlar olabileceklerinin göz önüne alınmasıyla İkiz tepelilerin de Hint-Avrupa kökenli olabileceklerini göstermektedir. Neolitik Çağ yerleşmesi olan Çatal Höyükte görülen aplike boğa başlarının benzerleri soyutlaşmış biçimde yine pişmiş topraktan yapılmış olarak ikiztepe’de bulundu, ikiztepe’de, ayrıca, metal plakalardan görülen boğa boynuzları ve bir kap üzerinde kabartma olarak yapılmış ve Anadolu’nun en eski örneğini oluşturan “W” motifinin varlıklarından boğa kültünün de icra edildiği açıkça anlaşıldı.
Boğa boynuzu örnek alınarak geliştirilmiş olduğu açıkça belli olan ve daha sonra Hitit Fırtına tanrısı Teşup’un ideogramı olmuş “W” motifi Hatti hava tanrısı Taru’nun ikiztepe’de tapınıldığını göstermektedir.
Kazılarda sadece kadını temsil eden figürünler ile küçük boğa fıgürinleri bulunmuş olmasından İkiztepe halkının da Anadolu’da Neolitik Çağ’dan beri uygulanmış olan ana ve bereket tanrıçaları ile erkeklik gücünü temsil eden boğaya taptıkları aşikardır. Tapınmalarını nasıl icra ettikleri bilinmiyor. Ancak, ikiz tepelilerin daire veya yarım daire planlı sunaklar kullandıklarını gösteren örneklere Geç Kalkolitik Çağ’dan itibaren rastlanmaktadır. Tepe 111 ‘de, etrafı belirli aralıklarda dikine kulanınmış ağaç gövdeleri ile oluşturulmuş bir sundurma ile çevrimli ve içinde bir fırına bitişik olarak kilden oluşturulmuş yarım daire biçimli sunak yer alan bir kutsal alan bulundu. Burada ele geçen 18 adet kadın figürlerinin bu yapının yerleşmenin dini merkezi olarak kullanılmış olduğunun açık kanıtıdır.
İkiztepe Ruins
GEOGRAPHICAL POSITION
İkiz tepe ruins were first discovered by archeologists in excavation works around Dündar Hill in 1944. Ruins are now located in Central Black Sea, in 55 km northeast to Samsun and 7 km northeast to Bafra and within the boundaries of İkiz Tepe village. Their altitude above sea level is 20 m. Currently placed over one of the small hills (in the northernmost point) drawing the lines of Bafra Plain, İkiz Tepe ruins were previously (before Bafra Plain was formed) located at the point where Kızılırmak River was flowing into Black Sea.
HISTORY OF RESEARCHES AND EXCAVATIONS
First systematic excavations arranged in İkiz Tepe were started by deceased Prof. Dr. Bahadır Alkım in 1947. Since 1981, these researches have been guided by Prof. Dr. Önder Bilgi on behalf of İstanbul University and Ministry of Tourism and Culture and funded by Turkish History Institution.
CHARACTERISTICS OF IKIZ TEPE RUINS
Although ruins are called İKİZ (twins), the settlement area is composed of 2 big and 2 small hills. They are composed of different cultural layers that cover an area of 66 decares (375 m x 175 m). The highest and biggest one is 29.42 m higher than Tepe Bafra. II. Hill which is located in the northern side of the first one is 22.54 m. III. Hill which is found in the northern part of the second hill is 12.30 m and the IV. Hill is in the western side of the second hill and is 16.00 m high.
CULTURAL LAYERS
Each summer, till the end of 2006, the excavation Works have been undertaken in the hills of İkiz Tepe. Between 1974 and 1976 and in 1978, they were focused in Hill I and II; in 1977, they were in Hill I, II and III; between 1979 and 1993 and between 2000 and 2006, they were undertaken in Hill I and between 1994 and 1999, they were only focused in Hill III. In Hill I, II and III, mainland was discovered. According to the outcomes of the excavation Works: İkiz tepe was inhabited during Late Chalcolithic Period (BC 4300-3200), Early Bronze Age 1 (BC 3200- 2800), Early Bronze Age II (B.C 2800-2400), Early Bronze Age III (BC 2400-2100), Transition period/ Late Hittite Period (BC 2100-1700). İkiz Tepe was once more inhabited after it was emptied at the end of Late Hittite Period. This last settlement in the area was discovered in Hill III and the inhabitants were considered to live in Early Iron Age (BC 6th and 5th centuries) by looking into painted pots and pans of Late Phrygians’ era. After this, Hellenistic Era settlement started in the same area (BC 41st century).
A tumulus style, 2-roomed mausoleum was found in Hill I in İkiz Tepe which was considered to be from Hellenistic Era. In the corridor of this mausoleum constructed with face Stones, there was also a gold coin belongs to Hellenistic Era, monetized in memory of the King of Thrace Region, Lysimakhos (B.C. 306-281) found. As this mausoleum was robbed in the antique age, it is still unclear for whom this mausoleum was constructed.
To conclude, İkiz Tepe ruins show that this area has hosted continuous settlements between Late Chalcolithic Era and Old Hittite Period, in other words between B.C. 4300 and 1700, and from B.C. 600 to B.C. 30.
ARCHITECTURE
No stone pieces, adobe bricks or walls are found in excavations. Instead square or rectangular plans and drilled columns are found and this is why, it is estimated that settlements in İkiz Tepe were constructed in wooden. They were (log cabins) constructed by using raw trunks which were plastered with ceramic. Huge ovens were found in their backyards. Also biggers, atelier type models which were considered to be common property were encountered.
SOCIO-ECONOMIC LIFE
By looking into the bones of game animals and live stocks found in the excavations, we understand that people lived in İkiz Tepe settlements were surviving by hunting, stockbreeding and fishing; rather than dealing with agriculture. It is also understood from the broad-axes, hammers, knockers and drillers made out of animal horns that these people were using the skins of the animals that they hunted. On a bronze dagger that belongs to Early Bronze Age I found in excavations, a fossilized residue of an animal’s skin was seen.
We understand from the very-well knitted fabric ruins on the metal substances that people living in İkiz Tepe were dealing with advanced weaving. It is also clear that they weaved the fabrics over benches. There are also lots of earthenwares and bone loom weights found in this area which means people were spinning animals’ feathers and hairs at those times.
Metals used by İkiz Tepe people should have been obtained in bullions as excavators could not have encountered sufficient amount of mineral ore ruins or scoria in their findings. When looked into earthenwares, emery Stones or whetstones found in the surrounding of İkiz Tepe, it is understood that metal pieces were most probably made in the ateliers where there existed publicly used ovens.
It is quite possible that people living in İkiz Tepe were providing the copper required from miners operating the Cooper beds located in Bakır Çay, Tavşan Dağı- close to Merzifon. Cooper Stone beds found close to the surface and including iron as well and also scoria ruins and small mine galleries should be accepted as the proves mining activity in the old times. Just like copper, İkiz Tepe people should have provided arsenic from iron beds which were located in Bakacak Hill Pırasakaya region, close to Bakır Çay, in the western side of Peynir çay canyon and from beds close to Durağan-Sinop. Strabon, antique age geographer, states very clearly that arsenic was produced at that era and prisoners working in mines were dying in a short time. The reason of their death was most probably the arsenic steam.
It is now known how people living in İkiz Tepe were controlling those areas where copper and arsenic were produced. If those facilities were not under their control, then they might have using the exchange system to be able to provide those metals and were giving processed leather and fabric in return for the metals provided.
RACE, RELIGION AND BURIAL CEREMONY IN İKİZTEPE
Hill I was used as a graveyard in the Early Bronze Age III. In that graveyard, located in the centre of the hill and placed over an area of 1000 square meters, more than 650 soil type graves were found. Death people were placed within those graves on their back, with their arms lying next to their bodies. As special goods belonging to death people, guns, tools, symbols made of copper, earthenwares, women figures, small bells, Stone necklaces and/or whetstones were left in the graves. Although graves were excavated from different depths of ground soil, it is understood that this graveyard had been used at least for 200 years. On the other hand, death embryos and babies were placed within jugs which were later on buried in the houses. The most important thing about İkiz Tepe graves is trepanation; in other words the fact that they have operated skulls inside. These operations had been undertaken in 2 ways: by sculpting or by removing the piece whose lines were drawn before.
The anthropologic analyses realized over the bones of death people lying in İkiz Tepe graveyard show that these people do not carry the characteristics of Mediterranean race. This in other words show that these people do belong to same race with people who lived in Southern Russia, Caucasia, Romania and Bulgaria and their race is totally different than the Anatolian Race known to have lived in Alaca Höyük and Horoz tepe ruins. The most important findings that witnessed people in İkiz Tepe to have reflected their religious thoughts are 2 spearhead on which exist arsenic&copper-embossed human figures.
Over the heads of these figures, there are discs which probably represent the Sun. From this composition, it is possible to say that people were idolizing Sun God and Goddess (mentioned later on in written Hittite tablets in relation to Sun Cult) in Anatolia before Hittite Era. These figures were most probably representing İştanu, the Sun God of Hittites. The traces of Sun God and Goddess make us think that people living in İkiz Tepe settlement were infact Proto-Hint Europeans.
The portraits reflecting Taurus and Taurus horn openly show that the traditional Taurus culture which once appeared in Neolithic Age also was adopted by İkiz Tepe people. “W” motive, developed in interaction with taurus horn and used by Hittites as the logo of Air/Storm God, was found to be used first by people in İkiz Tepe. This shows that İkiz Tepe people and Hittites have an organic relation and further that ancestors of Hittites may be the people who once lived in İkiz Tepe, Central Black Sea. This also may show that İkiz Tepe people may have Indian-European roots. The likes of appliqué taurus heads existing in Çatal Höyük, a Neolithic Age settlement, were also found in İkiztepe, in a more abstracted style and in earthenware models. Taurus horns made from metal plaques and W motive existence made us understood that taurus cult was adopted in İkiztepe.
The “W” motif which was developed by taking Taurus horn as a model and which later became ideogram of Hittite Storm God Teşup show that Air God of Hittites, Taru, was idolized in İkiztepe.
In the excavations, only figures representing women and small Taurus figures were found and this means that İkiztepe people idolized Mother and Priapus Goddess and Taurus that represented the men power in Anatolia since Neolithic Age. However, it is not clear how they were performing this worship. There are traces found in Late Chalcolithic Age which prove that people in İkiztTepe were using circular or semicircular planned altars. There is also a sacred area found in Hil III, which is surrounded by trunks and which includes semi-circular altar made of clay and placed next to an oven. 18 women figures found in this area are express proves showing that this settlement was once a center of religion.
Okunma Sayısı : 21982